30 Ocak 2013 Çarşamba

Dişlerin Patolojik Neoplastik Hastalıkları


Epulisler: Gingivada gelişimsel, yangısal, hiperplastik ve tümör benzeri üremeli lezyonlardır.
1. Gingival vasküler hemartom: Buzağılarda diş etlerinde görülen konjenital bir malformasyondur. Mandibular gingivada pembe kırmızı renkte, saplı, 1-2 cm çapında granülasyon dokusu şeklinde görülür. Mikroskobik olarak gevşek fibröz stroma ile çevrili ince vasküler boşluklardan oluşur.
2. Pyojenik granülom: Köpeklerde lokal irritasyon ve enfeksiyonlara karşı gelişen gingiva epitelyumu ile çevrili vasküler granülasyon dokusudur. Ülserleşme ve kanamalar görülür.
3. Periferal dev hücreli granülom: Dev hücreli epulis kedi, köpek ve sığırlarda çekilmiş dişlerin yerinde çıkan kırmızı renkte, saplı, hiperplastik ya da granülomatöz lezyondur. Mikroskobik olarak lezyon çok çekirdekli dev hücreleri, kavernöz vasküler boşluklar ve mekik şekilli bağ doku hücrelerinden oluşur.
4. Fibröz hiperplazi: Köpeklerde sık görülür. Fibröz epulis yapısındadır. Osteoid, sement ya da dentin gibi sert dokular ve epitel hücre odakları içerir. Stroması hücreden fakir olup olgun fibröz dokudan oluşur. Epitelyuma yakın stromada çoğunlukla plazma hücrelerinden oluşan yoğun mononükleer hücre infiltrasyonu vardır.
5. Fibromatöz ve ossifiye epulis: Köpeklerde sık, bazen de sığır, koyun ve kedilerde görülen solid, sert, ve gri-pembe renkte, kesit yüzleri ise beyaz olan, gingivadan ağız boşluğuna doğru kabartılar yapan tek ya da multiple lezyondur. Mikroskobik olarak kollajen ve kan damarlarından zengin, fibroblastik ve fibriller bir stroma ile bunun çevresinde yer alan epidermis tabakası oluşur. Epitel tabakası keratinize olmamıştır, ve tümör kitlesi içine doğru dallara ayrılan ve anastomozlaşan üremeler gösterir. Bu tümörlerin %60’ında ayrıca osteoid, sement ve dentine de rastlanır.
6. Akantomatöz epulis: Gri-pembe renkte, sesil ya da papiller, kemiğe lokal yayılma özelliği olan, mikroskobik olarak yoğun epitelyal komponent içeren epulistir.
Tonsillitisler
Bakteriyel tonsillitisler; pastörellozis (koyun ve domuz) ve nekrobasillozis’de, Viral tonsillitisler; Panlökopeni, parvoviral enteritis ve distemper (lenfoid hiperplazi), sığır vebası, BVD, domuzlarda Aujeszky (virusun primer çoğalma yeri olup nekrotik tonsillitis ve kript epitelinde nükleer inklüzyon vardır) gibi hastalıklarda oluşmaktadır. Lenfotropizm gösteren bu viral hastalıklarda tonsil lenf folliküllerinde lenfositolizis şekillenir. Ayrıca Gourm ve hepatitis kontagioza kanis’de kataral veya irinli, antraksta ise hemorajik tabiatta tonsillitis gözlenmektedir.
http://www.gencveteriner.com/dislerin-patolojik-neoplastik-hastaliklari-t4832.0.html

Etiketler: , , , , ,

23 Ocak 2013 Çarşamba

Anestezinin Amacı ve Tarihçesi


žAğrı duyusunun ortadan kaldırılması/Tehlikesiz ve güvenle çalışma imkanı/İnsani düşünce/Hayvan hayatının korunması
žHekimlik tarihi kadar eski
žİLK ÇAĞ          Homer=Odesa eser  opium+şarap
                            Hipokrat= şarap,kenevir+marul suyu
                            Asuri’ler= a.carotis communise basınç,başa vurma,
                            bölgenin kar ve buzla ovuşturulması,sinirin sıkılması
                            ve ezilmesi
                            ÇİN=Akupunktur uygulaması
žİLK İLAÇLAR         Haşhaş,banotu,adam kökü(kaukurutan)ž
                                                                                         1.Çiğneme
                                                                                        2.Koklatma
 žORTA ÇAĞ         Baldıran(Alkaloid=zehir)
ž1800’de Sir Humpry Davy= N2O (Nitröz oksit)
ž18 ve 19. yy= eter, kloroform,kloral hidrat(kokain)
žVeteriner Hekimlikte 20. yy= eter,kloroform 
      1930=Barbituratlar
      1950=Fenothiazin           preanestezikler
      1956=Halothan            entübasyon ve inhalasyon anestezi cihazları
      1965=Ketamin          Diddosiatif        Enjektabl(i.m. yolla da kullanmalı)
      1960’lı yıllar=Metoksifluran+emfluran
      1980=İsofluran(1990)
      1990=Desfluran ve sevofluran

Etiketler: , , , , ,

21 Ocak 2013 Pazartesi

Chlamydial Conjunctivitis

Etioloji ve Epidemioloji

Chlamydophila (Chlamydia) psittaci ve Chlamydia pecorumun    farklı tipleri kedi, kuzu, keçi ve guinea piglerde önemli göz enfeksiyonlarına neden olmaktadırlar.
Bu hastalıklar bazen insanlara   da geçebilir.
C trachomatis insanlarda trachoma ve inklüzyonlu conjunctivitise neden olur.
Kedilerde chlamydial enfeksiyonlara bağlı göz hastalıkları ile rhinitis, sinusitis, pharyngitis gibi üst solunum yoları enfeksiyonları gözlenir. 
Serolojik test sonuçlarına göre kedilerin % 2-12’si chlamydial antikoru taşıdığı bildirilmiştir. 
Özellikle kapalı ahırlarda koyun ve keçilerde chlamydial keratoconjunctivitis % 90’lara kadar varmakta ve önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır. 
Bu tür koyunlarda ayrıca chlamydial polyarthritiste gelişmektedir.
Chlamydial konjunktivitisile enfekte keçi sürülerinde yavru atmalar gözlenmiştir.
Chlamydial keratoconjunctivitis köpek, sığır, at ve domuzlar da bildirilmiştir.
Ayrıca hastalık bu türlerde deneysel olarak oluşturulmuştur.

Klinik bulgular

Kedilerden klinik belirti olarak serözden mukoprulente kadar değişen konjunktivitis ve rinitis görülür. 
Başlangıçta tek taraflı kızarık ve hafif şikin konjunktiva gözlenir.
Kedilerde inkübasyon süresi 3-10 gün arasında değişir. 
İlk klinik belirtilerinin ortaya çıkmasından birkaç gün sonra çift taraflı conjunctivitis gelişir. 
Conjunctivalar hiperemik ve chemotiktir.
Şiddetli seyreden olgularda üçüncü göz kapağının iç tarafındaki follüküllerde şişkinlik gözlenir.
Bu belirtiler enfeksiyondan sonra 9-13 günler arasında en belirgin hal alırlar ve 2-3 hafta içinde azalır. 
Bazı kedilerde sekunder bakteriyel ve mykoplazmal enfeksiyonların etkisiyle vasküler keratitis, pannus, ve corneal scar meydana gelir. 
Bazı olgularda tedaviye rağmen klinik belirtiler haftalarca sürebilir ve nük olayı da yaygındır. 
Benzer göz lezyonları koyun ve keçilerde de görülmektedir. 
Koyun ve keçilerde sekunder enfeksiyonda yaygındır ve sağaltılmadığı zaman önemli komplikasyonlara yol açabilir.

Lezyonlar

Conjunctivalarda yangısal reaksiyonlar belirgindir.
Hastalığının erken döneminde neutrophil, lymphocytes, plasma cells, and macrophages gibi hücre infiltrasyonları görülür.
Konjunktival kazıntıdan yapılan frotide bu hücreler ile chlamydial inkluziyon cisimcikleri içeren konjunktival hücreler bulunmuştur.  
Hastalıktan şiddetli etkilenenlerde veya sekunder bakteriyel enfeksiyonu olanlarda anterior kemara penetrasyonu ile sonuçlanabilen ülseratif keratitis saptanmıştır. 

Diagnoz

Hücre döküntülerinde hazırlanan preparatlarda chlamydial inclusion cisimciklerinin bulunması veya chlamydial organismaların izole edilemsiye tanı konulur. 
Kazıntı bir spatüla veya keskin bir kaşık konjunktivaya sürülerek alınır, alınan kazıntı lamın üzerine sürülür, havada kurutulur ve boyanır. 
Giemsa boyasında cisimcikler bazofilik ve pembe renkte; Gimenez boyasında kırmızımsı gözlenir. 
Kazıntı etken izolasyonu için yumurta embriyosuna, hücre kültürü veya PCR testine tabi tutulabilir. 
Serollojik test yapmak zordur. Çünkü hastalığın akut ve nekahat dönemlerinde antikor düzeylerinin karşılaştırılması için çift örnek alınması gerekir. 
Bazen bu analiz sonusunda yanlış seronegatif sonuç verebilir. 
Kedilerdeki chlamydial conjunctivitis, herpesvirus ve calicivirus enfeksiyonlarından; koyun ve keçilerin ise mycoplasmal ve pembe göz gibi diğer bakteriyel enfeksiyonlardan ayırt edilmesi gerekir.

Korunma ve sağaltım

Sadece kedilerin chlamydial enfeksiyonu için aşı bulunmaktadır. 
Bu aşı tam bir koruma sağlamamaktadır ancak hastalığın şiddetini önemli ölçüde azaltmaktadır. 
Tüm C psittaci türleri tetracyclinlere duyarlıdırlar. 
Bu antibiyotik türünü içeren göz pomatları sağaltım için yeterli olabilir. 
Ancak şiddetli ve nüks olaylarda antibiyotiğin oral veya parenteral uygulaması salık verilmektedir.
Gebe veya böbrek problemi olan kediler erythromycinle sağaltılmalıdır.
Koyun ve keçilerde hastalığın başlangıcında parenteral olarak oxytetracycline (20 mg/kg/gün) veya tylosin uygulaması tavsiye edilmektedir.
Efekte kuzuların yemlerine günlük 150-200 mg chlortetracycline ilave edilmesi conjunctivitis ve polyarthritisin insidansını düşürdüğü bildirilmiştir. 
Hastalık nüksünü önlemek için kedi, koyun ve keçilerde sağaltımın klinik belirtilerin kaybından sonra 7-10 sürdürülmesi yararlıdır.
Atların nüks eden uvetisi (Periodik oftalmia, Ay körlüğü, Equine uveitis)
Atların en yaygın göz hastalıklarından birisidir.
Hastalık aktif bir yangısal süreçten sonra bir durgunluk peryodununun olması ile karakterizedir.
Bundan dolayı hastalığa nöbetli göz yangısı denilmektedir. 
Durağan dönemde, düşük derecede subklinik bir yangı devam eder. 
Hastalığın spesifik sürecine bakılmaksızın, yangısal süreç nihaiyi olarak sekunder değişiklere yol açar.
Bu sekunder komplikasyonlar bu hastalığı dünyada atlarda rastlanan körlüklerin en yaygın nedeni yapmaktadır. 

Etioloji ve Pathogenezis


Atların nöbetli göz yangısı bir çok potansiyel tetikleyici faktörü olan bağışıklık kaynaklı bir hastalıktır.  
En yaygın belirleyici nedeni sistemik hastalıklar veya uveanın küt veya sivri cisim taravmalardır. 
Hastalığın patogenezisinde belirleyici olan spesifik ajan ve durumlar leptospirosis, brucellosis, strangles ( Streptococcus equi infection), onchocerciasis, equine influenza, diş kökü apseleri ve tırnak apseleridir.
Bu ajanlardan başta L interrogans serovar pomona olmak üzere Leptospira spp yaygın olarak araştırılmıştır. 
Hastalıklardan sonra genellikle aktif uveitisin oluşması ayları hata yılları aldığından leptospirosis ile tekrarlayan uveitis arasındaki ilişki net olarak ortaya konulması zorlaşmaktadır. 
Onchocerciasise bağlı nöbetli göz yangısı rutin olarak kullanılan ivermectinden dolayı yaygın değilse de bu hastalığın gözde göçe başlamış ölü microfilaria tarafından stimüle edilebilmektedir. 
Bundan dolayı uvetisin aktif hikayesi normal larvalamadan sonra gözükür. 
Nöbetli göz yangısının imumun kaynağı yaygın olarak çalışılmış olmasına rağmen olaya katılan faktörlerin detaylı olarak ortaya konulması halen açıklığa kavuşturulamamıştır.
Klinik olgularda T lenfositlerin predominant inflammator hücreler olduğu saptanmıştır. 
Bunların varlığı hastalığın sitokin takviyeli bağışıklığın aracı olduğu cevap olduğu anlaşılmaktadır.
Cevapın aktivasyonu sağlayan mekanizma henüz anlaşılmamıştır. 

Klinik bulgular

Hastalıkla ilgili klinik belirtiler aktif yangı ve kronik sekunder yan etkilere ait akut belirtilerdir. 
Uveal traktaki hasar leukotrien, prostaglandin, and histaminlerin salgılanmasıyla başlar. 
Bu sürç dönüşümlü olarak anterior uveal damarlarda permabilite artışına, kan-aköz barrierin bozulmasına, irisin sfinkter ve siliar cisim kaslarının spazmına neden olur. 
Kan-aköz bariyerin bozulması protein, fibrin, ve hücrelerin humor aköze karışmasına neden olur. 
Bunun sonucunda blefarospasm, epiphora, episcleral konjesyon, korneal ödem, aköz flare, anterior kamerada fibrin pıhtılaşması, ve myozis gibi klasik akut uvetitisin klinik belirtisi gözlenir. 
Genelikle anterior segment belirtileri posterior segmentteki değişimlerin incelenmesine sınırlandırır. 

Eğer engelleme yoksa ve posterior segmentin görünümü mümkünse, bu durumda;
akut posterior segment belirtilerinin hikayesi; 
retinadan fokal veya diffus ayrılmalara neden olan retina ve/veya choroidnın inflammator hücresel  infiltrasyonu, 
retinal hemorrhaji, 
inflatatör veya kırmızı hücrelerin infiltrasyonuna bağlı vitreosun bulutumsu görünümüdür. 
Bir veya her iki göz birlikte etkilenebilir.
Bilateral olduğu zaman genellikte bir gözdeki yangı diğerinde daha fazla etkilendiği görülür. 

Atlarının kronik nüks eden uvetisinde;
korneal scar oluşması, 
iridal fibrozis, corpora nigranın kalınlaşması, posterior synechia,
glaucoma, 
cataracts, 
nontapetal fundusta pigment kümeleşmesi (retinal degeneration) belirtileri olduğunu göstermektedir. 

At alım satımından önce sağlıklık muayenesinin yapılmasında dikkatli bir fundoscopynin yapılmasının önemi küçümsenmemelidir. 
Kronik uvetisli atlar da birkaç veya hiç anterior segment belirtileri göstermez ancak retinal dejenerasyon gösterir. 
Bu tür hayvanlarda normal veya normale yakın pupillar ışık refleksi vardır. 
Hastalığın son dönemlerine kadar görme bozukluğu belirtisi göstermez. 
Buna karşın, şiddetli retinal dejenerasyon  bulunan atlarda atların nükseden uveitisinden şüphelenmelidir ve ilerde görme problemleri oluşma riski bir aday olarak kabul edilmelidir.

Tanı

Tanı karakteristik klinik belirtilerin saptanmasına bağlı iken hastalığın nedenlerinin ortaya konulması yönünde çaba harcanmalıdır. 
Akut uvetisi belirtisi hastalığın ilk belirtisi olsa da detaylı fiziksel muayene göz muayenesine ilaveten yapılmalıdır.  
Kan ve serum kimyası profili muayene verilerine eklenmelidir.  
Uvetisin ilk hikayesinde etkili olan altında yatan sebebin ortaya konulmasında spesifik testlerin denenmesi yararlı olabilir. 
Leptospira spp tanısında serolojik test sıklıkla salık verilmektedir. 
Fakat son zamanlarda yapılan çalışmalarda serolojik olarak nöbetli göz yangılı atların humur aközünde bulunan organizmalar veya Leptospira spp ve leptospiral antikorlar arasında ilişkiyi saptayamamıştır. 
Brucella için serolojik testin yapılabilir ancak sığırlarda brucellanın önemli ölçüde azalması bu hastalığın gelişmesinde yapıcı bir etken olarak etkisini önemli ölçüde azaltmıştır.
Bulbar konjunktivananın lateral kısmında hazırlanan konjunctival biopsi Onchocerca microfilaria yönünden araştırılabilir, fakat bu hastalık bulunmayan olgularda parazitin rastlanma olasılığı olması nedeniyle sonuç şüphe ile karşılanmalıdır.
Vitreous boşluğu veya anterior kameranın paracentezi yapıcı etkenin ortaya konulmasında yararlı olabilir, ancak bu işlem özellikle bilinci yerinde olgularda yapılması durumunda önemli intraoküler hemorrajilere neden olabilir. 

Sağaltım, koruma ve kontrol 

Hastalık akut fazın belirtilerinin ortaya çıkmasıyla sağaltıma başlanmalıdır. 
Eğer belirgin bir yapıcı neden ortaya konulmuşsa bu faktör ilk sağaltımın protokolünde yer almalıdır. 
Yapıcı etkenle mücadele edilirken, göz içi yangısına bağlı hasarın azaltılması için gerek topikal ve gerekse sistemik olmak üzere yoğun bir anti-inflammatuar sağaltım başlatılmalıdır. 
Gerek steroid ve gerekse  nonsteroid topical ilaçlar yaygın olarak kullanılmaktadır. 
Prednisolone acetate (steroid, % 1’lik suspensionu), dexamethasone (steroid, %0,1’lik suspension veya pomadı), flurbiprofen (nonsteroidal, %0,03’lük solüsyonu), ve diclofenac (nonsteroidal, %0,1 solüsyonu) başarı ile kullanılmıştır. 
Topikal olarak kullanılacak steroidler seçilirken, prednisolone veya dexamethasone hydrocortisona tercih edilmelidir. 
Bu son ilaç korneadan penatrasyonu iyi olmadığından anterior uvetisin sağaltımında yeterli bir güce sahip değildir. 
Uygulama sıklığı yangının şiddetine bağlıdır ancak günde genelikle 4-6 kez uygulamsı yaygındır. 
Belirtilerin azalmasıyla uygulama sıklığı yavaş yavaş azaltılır. Genelikle belirtilerin kaybolmasından sonra sağaltımın bir ay sürdürülmesi salık verilmektedir. 
Topical atropin  (%1’lik solüsyon veya pomadı)  irisin sfinkter ve siliar cismin kaslarının paralize edilmesi için kullanılmasının yararlı olduğu söylenmektedir. 
Atropin tam bir pupilla dilatasyonun sağlanana kadar günde iki veya dört kez uygulanır. 
Daha sonra dilatasyonun sürdürülmesi için kullanım sıklığı günde bir veya ikiye düşürülür. 
Bu doz uygulaması genellikle çoğu atlarda iyi tölere edilmesine rağmen ileusların gelişiminin önlenmesi için barsak motilitesinin iyi takip edilmesi gerekir.
Flunixin meglumine sistemik olarak uygulanır. 
IV verildiğinde atlarda nöbetli göz yangılarının tek ve en etkili tedavisini oluşturur. 
Başlangıç IV dozu 1.1 mg/kg’dır ve tanı zamanında uygulanır. 
Bu uygulamaya oral olarak 5 -7 günlük günde iki kez 0.25-1.1 mg/kg olarak devam edilir. 
Bu ilaçın uzun süreli kullanımın oluşturduğu GI ve böbrek problemleri nedeniyle başlangıç tedaviden sonra genellikle sağaltım oral phenylbutazone (2-4 mg/kg, sid-bid) uygulamasına dönüştürülerek sürdürülür. 
Alternatif olarak bazı atlar, flunixin meglumineden sonra aspirin (25 mg/kg, sid-bid, PO) uygulamasına olumlu yanıt vermektedir.
Hastalığın akut belirtilerinin kontrol altına alınmasında özellikle prednisolone (100-300 mg/gün) ve dexamethasone (5-10 mg/gün) sistemik olarak başarıyla uygulanmıştır ancak bunların uzun süreli kullanımının arpalamaya yol açtığı kaydedilmiştir. 
Hastalığın şiddetti azaldıkça, oral antinflammatuvar ilaçların doz ve uygulama sıklığı 2-3 aylık sürede azaltılarak sonlanmalıdır. 
Topikal uygulamanın uygun olmadığı durumlarda triamcinolone (10-40 mg), methylprednisolone acetate (10-40 mg), veya betamethasone (5-15 mg) gibi ilaçların subconjunctival injeksiyonu kullanılabilir.

Ancak, enjekte edildikten sonra kolayca uzaklaşmadığından gözde enfeksiyonun varlığı ve korneal ulkus durumunda ciddi yan etkiler oluştracağından dikkatli kullanılmalıdır.
Bakteriyel enfeksiyonun olduğu durumlar dışında sistemik antibiyotik uygulaması endike değildir. 
Sık sık nüks eden veya kronik düşük dereceli uveitis geçmişi olan atlar günlük oral phenylbutazone veya aspirin uygulanarak sağaltırlar. 
Çoğu atlar bu sağaltım şeklini iyi tölere etmelerine rağmen bu ilaçların gastrointestinal ve hematologik yen etkileri vardır.
Yine bu uygulama nük olayını her zaman önlememektedir. 
Son zamanlarda medikal problemi azaltmak için, 2 cerrahi işlem geliştirilmiştir. 
Bunlardan birisi limbusunun dorsolateral kısmının yaklaşık 1 cm posteriorunda yapılan bir ensizyondan vitreusun tamamı uzaklaştırıldıktan serum fizyolojikle doldurulmaktadır.
Bu uygulamanın teorik faydası kronik nöbetli göz yangısının gelişmesine önemli katkısı olduğu düşünülen vitreustaki T lenfositler ve /veya organizmalarının uzaklaştırılması amaçlanmaktadır. 
Bu elementlerin uzaklaştırılması ile yangının gelişim sıklığı ve şiddeti azalabilmektedir. 
Kore vitrektomi işlemi bu hedefin başarılmasında yeterli olmasına rağmen buna bağlı olarak gelişen katarakt olayı görmenin %50 azalmasına neden olmuştur.
Yine buna alternatif olarak yakın zamanda suprachoroidal cyclosporine implantı uygulamaya konulmuştur. 
Bu işlemde, yaklaşık 5 mm çapında bir cyclosporine A diski limbusunun dorsolateral kısmının yaklaşık 8 mm posteriorunda oluşturulan skleral flapın altına implante edilir. 
Bu çalışma henüz deneysel olarak kabul edilmesine rağmen ilk bulgularında yöntemin umut verici olduğu görülmektedir. 

Etkili sinek mücadelesi, 
sık sık altlık değiştirilmesi, 
rutin antiparaziter mücadele ve aşılama,
sığır ve vahşi hayvanlarla temasın azaltılması,
atıl göletlerin kurutulması, 
bataklık meralara hayvanların girişinin önlenmesi atlarının nöbetli göz yangılarını azaltılması için önerilmektedir. 

Bu tedbirler atlarda bireysel olarak bir başarı sağlamasına karşın bunların hastalığın klinik süreci üzerindeki etkisi tartışılır. 
Sağaltıma gerek yoktur ancak çok önemli göz içi değişikliklerin gözlenmesi durumunda olayın yakın takibe alınması yararlıdır. 

18 Ocak 2013 Cuma

Retinal Ayrılma

•Bir çok hayvan türünde meydana gelir.
•Bu durum;
–köpeklerde retinal dizplazi ve koli göz anaomalisi gibi kongenital retinal bozukluklar, chorioretinitis,
–travma,
–göz içi cerrahisi,
–gözün posterior segment neoplazmaları ile ilişkilidir.

•Kedilerde;
–feline enfeksiyöz perytonitis,
–felin viral leukemia,
–sistemik hipertansiyondan kaynaklanan chorioretinitisle ilişkilidir.

•Atlarda en yaygın nedenli
–travma,
–göz içi ameliyatları,
–nüks eden retinitisle ilişkilidir.

•Hastalık;
–midriasis,
–aniscoria,
–görme kaybı,
–intraoküler hemoraji gibi belirtilerle karaktersizedir.
Tansısında oftalmoskoptan yararlanılır. 

•Ancak opak kornea ve katarakt olan olguların tanısında ultrasondan yararlanılmaktadır.

•Sağaltımda asıl hastalık ortadan kaldırıldığında retinanın yeniden yerine yapışması söz kounusdur.

•Retinada yırtılma olan durumlarda cerrahi girişimle ancak sağaltımı mümkündür. 



Etiketler: , , , , , , ,

16 Ocak 2013 Çarşamba

Chorioretinitis


•Genellikle sistemik enfeksiyöz hastalıklarının bir yansıması olarak gözlenmektedir.
•Görme fonksiyonunun tansısı içi ipucu vermekte ve prognoz açısından önemlidir. 
•Lezyon generalize değil ve optik siniri etkilemedikçe gizli seyreder.
•Sistemik hastalıklı hayvanlarda yapılan rutin göz oftalmolojik muayeneden hastalığın hızlı tanısı konulmasına katkı sağlar. 

Chorioretinitis;
–systemic mycozis,
–protothecosis,
–toxoplasmosis,
–bacterial septicemiler,
–feline infectious peritonitis,
–thromboembolic meningoencephalitis,
–malignant catarrhal fever,
–klasik domuz ateşli hastalığı,
–atlarda leptospirosis ve
–onchocerciasis hastalıkları sırasında gözlenebilir.

•Sağaltımı sistemik hastalığa göre değişiklik gösterir.



Etiketler: , , ,

13 Ocak 2013 Pazar

Optik Sinir Atrofi


Grakom,
•travma,
•ileri retinal dejenerastonlar,
•uzun göz içi basınç yükseklerinde
•göz yangılarından sonra meydana gelir.
•Optik sinir çökük ve normalden daha küçük bir görünümdedir. 
•Genellikle pigmentlidir.
•Optik sinir ve retinal damarlarda küçülme görülür.
•Direkt pupilar ışık refleksi ile görme olayı yoktur.
•Tedavisi bulunmamaktadır.



Etiketler: , , , , ,

12 Ocak 2013 Cumartesi

Papilla ödemi


•Hayvanlarda yaygındır.

•Genellikle orbital kitlelerden ileri gelir.

•Buzağılarda A avitaminoza bağlı papilla ödemi görülmektedir. 

•Hastalık sırasında optik diskin kendisini çevreleyen retinandan ileriye doğru kalktığı ve venöz dolgunluğun mevcut olduğu görülür. 

•Optik disk atrofisi gelişmedikçe görme ve pupillar ışık refleksinde sonun görülmez.


Etiketler: , , , , ,

9 Ocak 2013 Çarşamba

Optik Sinir Hipoplazisi


•Miniature Poodle’larda kalıtsal ve kedi yavrularında ve buzağılarda intrauterin dönemde sırasıyla panleukopenia and bovine viral diarrhea enfeksiyonlarından kaynaklanabilir. 

•Buzağılarda annenin A vitaminosisindende kaynaklanabilir.

•Olay unilateral veya bilateral olabilir ve yalnız veya diğer oküler anomalilerle birlikte gözlenebilir. 

•Bilateral olanlarda yeni doğanlarda kendini tam körlük şeklinde gösterebilir.

•Unilateral olanlar tesadüfen yaşamanın ileri dönemlerinde görülür ve özellikle diğer sağlam gözün sonradan hastalık sonucu görmesini kaybetmesinden tesadüfen ortaya çıkabilir. 


Etiketler: , , ,

7 Ocak 2013 Pazartesi

Kalıtsal Retinopatiler


1. Koli göz anomalisi

•Koli ırkı köpeklerde resessiv  kalıtsal özellik gösteren farklı şekilde kendisini gösteren kongenital bir bozukluktur. 
•Koliler dışında bazı diğer köpek ırklarından da görülmektedir.
•Oftalmoskop muayenesinde optik diskin lateralinde değişik büyüklükte solgun bir fokal bölge görülür.
•Koliler dışında bazı diğer köpek ırklarından da görülmektedir.
Oftalmoskop muayenesinde optik diskin lateralinde değişik büyüklükte solgun bir fokal bölge görülür.
•Choroideal veya chorioretian bir hipoplazidir.
•Hastalığa bağlı intraoküler hemorraji meydana gelebilir.
•Retinada ayrılma olmadığı sürece görmede dikkate değer bir bozukluk gelişmez.

OPHTHALMOLOGY



2. Retinal Dizplazi

•Retinanın lokal veya generalize kongenital gelişim bozukluğudur.
•Travma, genetik defekt, viral enfeksiyonlar gibi intrauterin hastalıklardan kaynaklanmaktadır.
•Köpeklerde çoğunlukla kalıtsaldır.
•Kedi yavrularında gebelik döneminde gelişen viral hastalıklar,
•Kuzularda mavi dil hastalığı,
•Köpek yavrularında herpesvirus,
•Buzağılarda; sığırların viral diaresinden sonra geliştiği bildirilmiştir.

3. Progressiv retinal atrofi

•Kalıtsal fotoreseptör dizplazi ileri gelen dejeneratif ratinopatidir. 
•Bir çok köpek ve kedi ırkında gözlenmiştir.
•Erken dönemlerde gece körlüğü ileri durumlarda tam körlük görülür. 
Oftalmoskop muayenesinde tapetal fundusun refleksinde bilateral simetrik bir artış vardır. 
•Nontapetal fundunun pigmentinde azalma, retinal damarların sayısında azalma, damarlarda küçülme, optik papillada atrofi görülür. 
•Hastalığın tanısında sıklıkla electroretinografiden yararlanılmaktadır.
•Çoğu hayvan ırklarında atrofinin son dönemlerinde kortikal katararakt gelişme insidansı yüksektir,
•Bu olayın temelinde yatan retinopati olgusunu maskeleyebilir.
•Hastalığın sağaltımında etkili bir tedavisi yoktur.
•Predispoze hayvanlar çeşitli genetik testlerle saptanabilmektedir.









Etiketler: , , , , ,

3 Ocak 2013 Perşembe

Oküler Fundus


•Oküler fundusun (retina, choroid ve optik sinir) hastalıkları primer veya sistemik hastalıklarının bir belirtisidir. 
•Fundusun kalıtsal abnormalikleri doğumdan sonra veya ileri yaşlarda ortaya çıkar.
•Kedi ve köpeklerde gözlenen retinopatilerin patogenezisinden önemli rol oynar.

•Tüm ırklarda ratinopatilerinin altında yatan nedenler arasında  
–Metabolik bozukluklar,
–Travma,
–Sistemik enfeksiyöz hastalıklar,
–Neoplazmalar,
–Kan kanama hastalıkları,
–Hipertansiyon,
–Beslenme yetersizlikleri sayılabilir.


Etiketler: , , , , ,

1 Ocak 2013 Salı

Gözdeki Neoplazmalar


Hayvanlarda konjunktivadan kaynaklanan primer tümör sayısı fazla değildir. 
Bu tümörler konjunktivanın epitel hücrelerinde, vasküler ve bağ dokusundan kaynaklanabilir. 
Konjunktivada metastazik tümörlerlede fazla karşılaşılmamıştır.



Konjunktivada;
–melanoma,
–bazal hücre tümörleri,
–adenoma,
–fibroma,
–fibrosaroma,
–haemangioma,
–haeangiosarkoma,
–squamous cell carcinoma ve
–viral papillom gibi tümörler kaydedilmiştir. 


TEDAVİ
Neoplazmik kitler cerrrahi olarak uzaklaştırılır.
Küçük ve sınırları belirgin tümörlerin alınmasında lokal anestezi genellikle yeterlidir. 
Keratitislerde gözlenen süperfisial vaskülarizasyon, konjunktival damarların limbusta sonlandığı arktaki endotelyal hücre üremesi sonucu meydana gelir.  

Etiketler: , , ,